7 Kasım 2017 Salı

ÖNEMLİ TÜRK RESSAMLAR VE ESERLERİ



  • 1. Hoca Ali Rıza (1858 – 1930) – Göl Kenarı

  • Hoca Ali Rıza, Türk resminde manzara resmi yapan ilk ressam değildir ama saray bahçelerinden çıkıp bir empresyonist gibi kırlarda ve sahillerde resim yapan ilk Türk ressamıdır. Ayrıntılara gösterdiği özen ve renk bilgisi onun üslubunu farklı kılan noktalardır. Resimde şiirsel bir üslup vardır. Bu resimde olduğu gibi tüm manzara resimlerinde maviler ve yeşiller ağırlıktadır. Resimlerinde figürü boyut belirleyici olarak kullanır.
  • Hoca Ali Rıza, hiç Avrupa’ya gitmemiş olmasına ve empresyonizmi görmemesine karşın resmine batılı bir tarz katmıştır.



  • 2. Şeker Ahmet Paşa (1841 – 1907) – Narlar ve Ayvalar

  • Geometrik açıdan sepetteki ayva ve narların dizilişi, birbirleriyle oluşturduğu kompozisyon resmin en dikkat çekici özelliğidir. Ayrıca, resmin gerçekçi duruşu, renklerin birbiriyle uyumunda önemlidir. Şeker Ahmet Paşa’nın resimlerindeki renk zenginliği, doğadaki gerçekliği verme kaygısı, onu doğa lirizmi diyebileceğimiz bir üsluba yaklaştırdı.
  • Paris’te Louvre Müzesi’ne hayatta iken resmi kabul edilen ilk Türk ressamıdır. Resimlerinde değişik bir perspektif anlayışı vardır. Daha çok natürmort resimleri ile bilinir.Şeker Ahmet Paşa


  • 3. Osman Hamdi Bey (1842 – 1910) – Kaplumbağa Terbiyecisi (1906)

  • Kaplumbağa Terbiyecisi’nin 1906 ve 1907 olmak üzere iki farklı versiyonu vardır. Bu yazıda gördüğünüz 1906 versiyonudur. İki versiyon arasındaki temel fark, 1906 versiyonunda 5, 1907 versiyonunda 6 kaplumbağa olmasıdır.
  • Osman Hamdi Bey’in bu tablosu, özellikle ilham kaynağına dair net bilgilerin olmadığı dönemde, geri kalmış bir toplumu çağdaşlaştırmaya çalışan bir aydının yorgun hâlini anlattığı şeklinde yorumlanmıştır. Kaplumbağaların esin kaynağının, Lale Devrindeki Sadabad eğlenceleri sırasında, hava karardıktan sonra sırtlarına mum dikilerek serbest bırakılan kaplumbağalar olduğu öne sürülmüştür. Bu yoruma göre, Sanay-i Nefise, Asar-ı Atika Müzesi, Duyun-u Umumiye gibi birçok kurumu kurmak ve yönetmek görevini üstlenen Osman Hamdi Bey, tabloda kendini terbiyeci, kendi iş yapış biçimine uyum gösteremeyen astlarını ise yemeğe ulaşmaya çalışan kaplumbağalar olarak göstererek, onları hicvetmektedir.
  • Başka yorumlara göre, düşünceli biçimde dikilen adam, sabır gerektiren zor bir iş olan kaplumbağaları terbiye etme işini, elindeki ney ve sırtındaki nakkareyi çalarak başarmayı ummaktadır. Bu yoruma göre de terbiyeci Osman Hamdi Bey’in kendisidir. Terbiyecinin zorlu işi elindeki müzik aletleriyle halletmeye çalışması, Osman Hamdi Bey’in de değişime direnen bir toplumu sanat yoluyla çağdaş seviyeye getirmeye çalıştığını, bu yüzden sanat okulu ve müze açma girişiminde bulunduğunu vurgular.Osman Hamdi Bey


  • 4. İbrahim Çallı (1882 – 1960) – Üsküdar

  • Ressam Roben Efendi’den de resim dersleri alan Çallı, Şeker Ahmet Paşa’nın önerisi üzerine 1906 yılında şimdiki adı Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi olan dönemin Sanayi-i Nefise Mektebi’ne girdi. Altı yıllık okulu üç yılda bitirdi.
  • Türk resminde, İbrahim Çallı ve arkadaşları, “1914 Kuşağı Türk Ressamları”, “Türk İzlenimcileri” ve  “Çallı Kuşağı” olarak anılırlar. Çallı, resim alanında batı anlayışına yönelik bir sürece girilmesinde önemli itici güçlerden birisi olmuştur. Çalışmalarının tümünde gözlemlenen izlenimci anlayış, Avrupa’nın resim uygulamalarında görülen izlenimcilik akımının kurallarını sıkı sıkıya uygulamaktan çok, kendine özgü bir karakter sergilemiştir. Bu karakter Çallı’nın kompozisyonu oluşturan unsurların seçiminde ve resimsel dili oluşturmasındaki tavrı ile ortaya çıkmaktadır.
  • Üsküdar tablosunun önemi, ressamın paletindeki tüm renkleri ustalıkla kullanmasıdır. Resme baktığınızda, kendinizi Çallı ile beraber Üsküdar’da o yıllarda dolaşır gibi hissedersiniz.
  • İbrahim Çallı Üsküdar
  • 5. Bedri Rahmi Eyüboğlu (1911 – 1973) – Tophane

  • Bedri Rahmi Eyüboğlu, görsel sanatların farklı dallarından pek çok eser bıraktı. Bu tablo, ressamın izlenimcilik etkisini net olarak ortaya koyar.
  • Avrupa kültürünü takip eden İstanbul’da modernizmin simgesi olmayı amaç edinen kalabalığı, sanat yakınlığı, gece yaşamı, kahve kültürüyle 1900-1950 arasında semt kültürüne sahip olan Tophane, Bedri Rahmi ve arkadaşlarının uğrak yeri. Canlı ve parlak renkleri tercih eden ressam, sağ tarafa yerleşip, oval cephesi ve açık rengiyle eserin kırılma noktasını direkt vererek dikkat çekmek istemiştir.
  • Bedri Rahmi Eyüboğlu Tophane
  • 6. Mahmut Cûda (1904 – 1987) – Sara (1929)

  • Mahmut Cûda’nın az sayıda nü çalışmasından biri olan resme, pembe elbise giydirmesinin öyküsü ilginçtir. 1929 yılında yaptığı üç nü tablodan birine pembe volanlı elbise, 1931’de evlendiği eşi Nazıma Hanım’ın Akademi Balosu’nda giydiği elbisedir.Cûda, çok sevdiği eşiyle ilk karşılaşmasında üzerinde gördüğü bu elbiseyi nü tablosunun üzerine giydirir. Peki nü tablosunu yaptığı Sara kim? O dönemde, Akademi’de çalışan modellerden biri. Aslında ressamın natürmortları çokça bilinse de, bu tablosu çok etkileyici.
  • mahmut cuda sara
  • 7. Feyhaman Duran (1886 – 1970) – Celaleddin Arif Bey (1907)

  • Türk resim sanatında portre sanatının ilk ve en önemli temsilcisidir. İzlenimci bir anlayışı yansıtan eserlerinde renk ve desen uyumu dikkat çekicidir. Aynı zamanda, en güzel Atatürk portrelerini yapan ressamdır.
  • Portresini yaptığı Celaleddin Arif Bey, son Osmanlı Meclis Başkanı’dır. Feyhaman Duran’ın Avrupa’da aldığı resim eğitiminin baskın özelliklerini ortaya koyduğu yapıtıdır. Elinde kitap okuyan Arif Bey, isminin şöhretine yakışan sert bir poz veriyor.
  • feyhaman duran
  • 8. Fikret Mualla (1903 – 1967) – Caz Orkestrası

  • Kendi hayatı her ne kadar acı, hüzün, hastalık, alkol gibi zorluklarla dolu olsa da bütün yapıtlarında yaşama sevinci hakimdir. Resimde, Fikret Mualla coşkulu bir müzikal ortamı yakalamayı başarmıştır. Desen ve gözlem ustası Mualla, Paris’te Henry Matisse’nin renk kullanımından etkilendi, dışavurumcu akımın etkisi altına girdi. Öznelliğe ağırlık verip gerçekliğe bağlı kalmamak. Renkli kağıtlar üzerine guaj ile yaptığı resimler onun imzasıdır adeta. Cazcıları resmettiği çok sayıda resmi vardır. Neticede bir ressamın bir dönemi, bir kenti, bir tarzı nasıl belleklerde iz bırakacak şekilde işleyebileceğini gösteren ilginç temalardandır.
  • Fikret Mualla Caz Orkestrası
  • 9. Nazmi Ziya Güran (1881 – 1937) – Sokak Manzarası

  • Empresyonizmi en üst seviyede temsil eden ressamın bu eseri başyapıtları arasında gösteriliyor. Resimde İstanbul insanının bu doğal ve kentsel ortam içinde akıp giden yaşamını ele almıştır. Sanatçı, tipik tarzı olan değişken ışık anlayışını bu resmine de aktarmış.
  • Nazmi Ziya Güran
  • 10. Nuri İyem (1915 – 2005) – Üç Güzeller

  • Nuri İyem, mahur, güzel, çekingen, melankolik, utangaç kadınlarla bizi sarmalar. Bu kadın yüzleri, hem çocukken kaybettiği ablasının hayali imgesi hem de zamanı aşan ikonik bir sembol olarak Nuri İyem sanatının önemli bir örneğidir. Üç Güzeller teması, Yunan ve Roma mitolojisinde karşımıza çıkar. Bu üç tanrıça, neşe, görkem, övünç adlarıyla güzellik, doğa, cazibe, yaratıcılık ve doğurganlığı temsil eder. İyem’in de Anadolu kadınına övgü dolu gözlerle baktığı bellidir bu resmiyle.
  • Nuri İyem, Üç Güzeller
  • 11.  Namık İsmail (1890 – 1935) – Sedirde Uzanan Kadın (1917)

  • Namık İsmail daha ziyade nü tablolarıyla bilinir. Bu resim, Osmanlı’da elit tabakaya ait batıya özgü giysileri olan bir kadın figürünün resmedilmesi ve arka planda kitaplarla dolu kitaplık, batılılaşma dönemi sonrası üst tabakadan kitap okuyan kadını simgeler. Yerdeki hat levhası, vazo, sehpa, yastıklar, kadının yüzündeki hüzün, düşünceli görünümü, resimdeki objeler resmin duygu atmosferine göre seçilmiş. Kullanılan pastel tonlar, duygu atmosferini bütün resme yaymış. Resimdeki ışık kadının yüzüne odaklanmış, bu kadının duygulu, zarif kişiliğini öne çıkarmıştır. Kadının eli aynı ışık içinde kullanılarak narin duruşuna katkı sağlamıştır.
  • Namık İsmail
  • 12. Hale Asaf (1905 – 1938) – Otoportre

  • Hale Asaf, kısacık yaşamında bir taraftan hastalıklarla mücadele etmiş, bir taraftan resim tutkusuyla Avrupa – İstanbul arasında mekik dokumuş önemli bir kadın ressamdı. Asaf, aynı zamanda ilk Türk kadın ressamlardan Mihri Müşvik’in yeğeniydi.
  • Bu portre, Paris’teki hocası Andre Lhote’nin ona kazandırdıklarıyla kübizm etkisinde yaptığı otoportredir. Tekniğinin güzelliği kadar, kendini bir Türk kadını olarak tasviri de çok önemlidir. Kadınsı yönlerini geride bırakmış, ayağı sağlam basan, kendinden emin genç Türk kadınlarını bu otoportre vesilesiyle yansıtmıştır.
  • Hale Asaf
  • 13. Abidin Dino (1913 – 1993) – Uzun Yürüyüş (1956)

  • Abidin Dino, sanatın her dalında gösterdiği çalışmalarla çağdaş kültürün gelişmesinde çok çaba harcamış bir sanatçıdır. Dino, aslında hayatı boyunca çizdiği, bir nevi kartvizit işlevi gören el ve parmak çizimleriyle bilinir. Picasso’nun deyimiyle en düzgün el ve parmak çizen iki kişiden biridir.
  • Bu tablosu için, Nazım Hikmet şiir yazmıştır.
  • Bu adamlar, Dino,
  • ellerinde ışık parçaları,
  • bu karanlıkta, Dino,
  • bu adamlar nereye gider?
  • Sen de, ben de, Dino,
  • onların arasındayız,
  • biz de, biz de, Dino,
  • gördük açık maviyi.
  • Abidin Dino Yürüyüş.
  • 14. İbrahim Balaban (1921 – ) – Harman (1958)

  • Anadolu insanının yaşamından ve halk efsanelerinden yola çıkarak toplumsal gerçekçi yapıtlar üreten 94 yaşındaki usta ressam Balaban, bugün hâlâ Nâzım’dan “Şair Baba” diye bahsediyor ve “O bir güneşti, beni ışığıyla aydınlattı.” diyor. Nazım Hikmet, onun Harman tablosu için şu şiiri yazmıştır.
  • Seçköyü’nden Feyzioğlu Ali’nin kızı,
  • harman yerinde su döküyor dombaylara.
  • Dombaylar kızgın tuğladan
  • dombaylar kırmızı kara.
  • Ben de dombaylar gibi,
  • eydim kafamı toprağa.
  • Su dök!
  • serinleyeyim!
  • İbrahim Balaban.
  • 15. Nurullah Berk (1906 – 1982) – Ütücü Kadın

  • Resimde konturlar değişmeyen bir unsur olarak yer almış. Bu resimde, biçimler öteki resimlerde olduğu gibi çok parçalı değildir. Parçalanmalar formu bozmayacak şekilde yer yer kontur kullanmadan renkler ve tonlarla yapılmıştır. Önceki resimlerinde merkezi olan konpozisyon burada değişmiş, figür bu sefer resmin ortasında değil sol tarafta yer almıştır. Geleneksel biçimlerin üzerine bu resimde daha önemle durulmuş. Konu olarak yine gündelik hayatlardaki insan motifleri işlenmiştir.
  • Nurullah Berk.
  •  16. Avni Arbaş (1919 – 2003) – Atlı (1986)

  • Dostu Nazım Hikmet’in de gördüğünde “Avni’nin Atları” adlı şiirini yazdığı “Atlar” serisi bir panelde tartışılırken, “Bazen kendimi at gibi hissediyorum” demiş Avni Arbaş. Panel yöneticisi can havliyle araya girmiş “Aman efendim, estağfurullah” diye karşılık vermiş. “Halbuki”, diyor “at olmak güzel bir şeydir”.Avni Arbaş Kuvayi milliye.

26 Ekim 2017 Perşembe

SANATIN GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE DEĞİŞİMİ


  • Sanat tarihte en eskilerden beri insanların hayatında bulunmaktadır. Sanat bir kişinin bir duyguyu başkalarına aktarması amacıyla yapılmaktadır. İnsanların zaman geçtikçe sanatın da değişmesi ile sanata olan bakış açısı da değişmiştir.
  • Sanat 7 başlıca dala ayrılmaktadır. Bunlar resim, heykel, mimarlık, müzik, tiyatro ve danstır. Bu başlıca dalların yanında günümüzde sinema ve fotoğrafçılık da sanat olarak sayılmaya başlamıştır. Güzel sanatların sınıflandırılması çağdaş sınıflandırma ve geleneksel sınıflandırma olarak iki şekilde yapılabilir. Eski zamanlarda dil bilgisi, söz bilgisi, güzel konuşma bilimi, felsefe, geometri, astronomi de güzel sanatlar olarak sayılırken günümüzde çoğu bilim olarak sayılmaktadır.
  • Geleneksel sınıflandırma yapılırken görsel sanatlar, işitsel sanatlar ve karma sanatlar olarak ayrılır. Geleneksel sınıflandırmada sanat eserlerinin hitap ettiği duyu organı dikkate alınmıştır. Görsel sanatlar resim, heykel ve mimari gibi göze ve görmeye dayalı olan dalları bulundurur. İşitsel sanatlar ise kulağa hitap eder ve içinde müzik ve edebiyat vardır. Buna aynı zamanda “fonetik sanatlar” denir. Karma sanatlar, bir diğer adıyla “ritmik sanatlar” olarak bilinir. Hem görme hem de işitme ile ilgilidir. Bunlar opera, tiyatro, sinema gibi dalları kapsar. Ancak geleneksel sınıflandırma yapılırken karikatür veya seramik gibi alanların sınıflandırmanın dışında kalması sebebiyle çağdaş sınıflandırma ortaya çıkmıştır.
  • Çağdaş sınıflandırma yapılırken sanat dalının tekniği ve niteliğine dikkat edilmiştir. Yüzey sanatları sınıflandırmanın bir alanıdır. Bu alan iki boyutlu sanat çalışmaları, yani kağıt, tuval, duvar veya kumaş üzerine uygulanan sanatları kapsar. Örnek vermek gerekirse resim ve türleri, minyatürler, karikatür ve fotoğraf gibi sanat dalları verilebilir. Hacim sanatları ise çağdaş sınıflandırmanın bir diğer alanıdır. Bu alan heykel, seramik, anıtlar gibi üç boyutlu çalışmaları kapsar. Mekan sanatları ise mimari gibi mekanla ilgili tüm tasarım çalışmaları bu gruba girer. Dil sanatları da ayrı bir alandır. Edebiyat ve yazı türlerini içerir. Bunlara örnek olarak roman, şiir, deneme, tiyatro metni gibi eserler verilebilir. Müzik ve tüm türleri ise ses sanatlarına dahildir. Son iki tanesi olarak eylem sanatları ve dramatik sanatlar verilebilir. Eylem sanatları insan bedeni ile yapılan sanatlardır, örneğin bale, dans türleri, pandomim. Dramatik sanatlar ise insanın hareketleri ile bir olayı anlattığı sanatlardır. Bunlara tiyatro, opera, müzikal, kukla, gölge oyunları ve sinema gibi sahne sanatları dahildir.
  • Sanattan anlamak için belli başlı bazı kavramları bilmek gerekir ve bunlardan bir tanesi akımdır. Akım değişik sanat görüşleri olarak açıklanabilir. Sanat eskiden beri günümüze gelene kadar insanların geçirdiği evrimlerden, yaşam tarzlarından, yönetim şekillerinden, sosyal gelişimlerden, insanların hayata bakış açılarından ve yaşam koşullarından etkilenerek değişimlere uğramıştır. Bu sebeple şu anki sanat ilk zamanlardaki sanat ile aynı değildir. Bu özelliklerin toplumdan topluma fark göstermesi sebebiyle de her toplumda ve dönemde farklı sanat akımları ortaya çıkmıştır. Her yeni çıkan sanat akımının bir öncekinden zıt özellikleri taşıdığı ve tepki olarak çıktığı söylenebilir. Bunlar en çok bilinen sanat akımları üzerinden örneklendirilebilir. Rönesans döneminde sadelik ve ölçüler ön plandaydı ve çok önem veriliyordu. Her şey matematiğe bağlıydı ve buna yazılı eserlerde dahildi. İnsanlar değiştikçe Rönesans’tan bir sonraki Barok döneminde, Rönesans’taki simetri ve düzen bozulmuştu. Gösteriş ve hareketlilik ortaya çıkmıştı. Barok’tan sonra gelen Realizm döneminde ise gösteriş ve abartı yerine, doğa gerçekçi birşekilde canlandırılıyordu.

SANAT AKIMLARI

  • Güzel ve estetiği sevmek, ondan zevk almak duygusu sanatı doğurmuştur. İnsan ruhunun gelişimi için gerekli olan bu duygular, yemek yemek kadar önemlidir. Sanatkonusunda pek çok filozof ve düşünür, çağlar boyunca sanatın sanat için yapılması gerektiğini söylerken, bir grup ta sanatın insanlar için yapılması gerektiğini söylemektedir.
  • Sanat akımı, pek çok sanatçının bir araya gelerek, aynı tarz ve şekilde yaratıcılık yapmasıdır. Tarih boyunca, pek çok sanat akımı gelişmiş ve sanatçılar o akımlar içinde eserler vermişlerdir. Mekanik sanat ve güzel sanatlar olarak ikiye ayrılır.  Mekanik sanatlar, elle ve belirli aletler ile yapılanlardır. Dokumacılık, oymacılık, marangozluk gibi. Güzel sanatlar, resim ve heykel gibi sayılabilir.
  • Sanat akımları türleri
  • Art Nouveau: zarif dekoratif süslemelerin ön plana çıktığı, kıvrımların ve desenlerin kullanıldığı bir sanat akımıdır. 19 . yüzyıl ile 20 yüzyıl başında etkili olmuştur.
  • Ashcan: 20 yüzyılın başında bütün akımlara karşı gelen ve hayatın çirkin yönlerine yoğunlaşma akımıdır.
  • Barok: 16. Ve 18. Yüzyıllarda yoğun olarak kullanılmış bir akımdır. Mimarlık, müzik, resim ve heykel bir araya toplanması düşünülen bir uygulama olmuştur. Abartılı olarak kullanılan tüm figür ve renklerden oluşur. Müzik ve edebiyatta da kullanılmıştır. 1600’lü yıllarda İtalya’da kiliselerde başlamıştır.
  • Dışavurumculuk: İç dünyanın ortaya çıktığı 20. Yüzyılın sanat akımıdır. Doğada ve hayatta var olan her şeyin formlarının duygular ile şekillenmesidir. Bozulmuş çizgiler, abartılı renkler ile yapılanır.
  • Barbizon: 19. Yüzyılda Fransa’da ortaya çıkmıştır. Ağırlıklı olarak manzara resimleri içermektedir.
  • Erotik edebiyat: insanın e**tik yaşamını gözlemci, eleştirisel ortaya koymaktadır.
  • Fotorealizm: 1960-70 yıllarında fotoğraf özelliklerinin resmedildiği bir akımdır.
  • Minimalizm: resim, heykel ve müzikte, sadelik ve ince çizgilerinin kullanıldığı bir akımdır. 1960’lı yıllardan günümüze kadar ilerleyen bir akımdır.

19 Ekim 2017 Perşembe


  •  ''Medeniyetler bilim ve sanatla kıymetlenir.''poincar

  • Sanat, insanlığın tarihi kadar eski bir kavramdır. Tarihsel süreç içerisinde her toplum kendine özgü sanat yapıtları oluşturmuştur.  Felsefi açıdan bakarsak eğer; sanatçının, yapıtında ruhunu yaşatmasıdır. Bu yaratıcı ruh, heykelde ve mimaride maddeye çok bağımlı iken, resimde maddeye tamamen hakimdir. Edebiyatta ve müzikte ise maddeden adeta kurtulmuş bir haldedir. (Fauwert 2006 Frenze Notlarından)


  • Dilin nasıl doğduğunu bilemediğimiz gibi sanatın da ne zaman doğduğunu tam olarak bilemeyiz. Sanat, tekdüze yaşantının körelttiği dünyayı, farklı açılarla yeniden görmemizi sağlar. Sanatın içinde bilim de vardır.
  • Sanat diye bir şey yoktur aslında. Yalnızca sanatçılar vardır. Bir zamanlar bu insanlar renkli topraklar kullanarak mağaraların duvarlarına kabaca bizon resimleri çiziliyorken bugün bazıları, boya satın alıp duvarları ya da tahta perdeleri resimliyor ve daha başka birçok yapıt üretiyorlar.
  •  “Gerçek sanatın ortaya çıkış nedeni, sanatın biriken duygularını dile getirmek için duyduğu içsel gereksinimdir. Tıpkı bir annenin gebeliğinin nedeninin sevgi olması gibi… Taklit sanatın nedeni ise, tıpkı fahişelerinki gibi maddi çıkardır.” Tolstoy

  • Genel olarak sanat, insanlığın doğa karşısındaki duygu ve düşüncelerini, çizgi, renk, biçim, ses, söz ve ritim gibi araçlarla güzel ve etkili bir biçimde ve kişisel bir üslupla ifade etme çabasından doğan ruhsal bir faaliyettir.

  • Sanat, insanın manevi yönünün içinde yaşayıp geliştirdiği ortamı, akla dönük olarak aydınlatan bir uğraşı alanı yaratmak için vardır.
  • Sanat, insanlar arasında iletişimin bir nedeni olarak vardır. İnsanın, ufkunu ve düşüncelerini aniden değiştirebilecek en önemli etkendir. Daha önemlisi de sanat, insanın kendi benliğini tanıması için vardır. İnsan doğaya bakmış, doğanın güzelliğinden etkilenmiş ve kendine bir rol biçmiştir. Onun rolü, var olan sanata yenisini eklemek, kendi gücünü göstermektir. Bir başka deyişle sanat, iç dünyadaki çalkantının dış dünyaya sunulmasıdır. Bu yönüyle belki de her insan bir sanatçıdır. Bu eleştirisel bir düşünce olsa da bu bir metafiziktir. Sanat imgeyle yaşar. Sanat için bilgi gereklidir. Bir zeka işidir. İnsanın ruhuna hitap eder.

  • Sanat, insanın iç dünyasındakini dışa vurmasıdır. Sanat, deha düzeyindeki zekanın var olana karşı tepkisinin, tutarlı bir bütünlük içerisinde somutlaştığı bir alandır. Sanatçı, zekası ve sezgileriyle çağının önünde giden insan olduğu için, gerçek sanatın anlayanı azdır. Onu anlamak için çaba gerekir. 21. yüzyıldaki sanatçılarda bu söylenen çoğu şey mevcut değildir. Ürettiği şeyden para kazanan kişi sanatçı olarak adlandırılır ki: sanatçı, paradan ilham alamayacağından ve para ile sanat üretemeyeceğinden ötürü bu kişilere ancak sanat tüccarı denilebilir. Sanatçı, kendi içinde sosyal sorumluluk barındırıyorsa, toplumun değerlerini seslenebiliyorsa, medyatikliğini toplumdaki sorunlar için kullanıyorsa ona da ancak tüccar sanatçı diyebiliriz. Sanatçı halkı sürüklemeli. Halkı kendi seviyesine çıkarmalıdır. Halkın seviyesine inmek ona fayda getirmez.




ÖNEMLİ TÜRK RESSAMLAR VE ESERLERİ

1. Hoca Ali Rıza (1858 – 1930) – Göl Kenarı Hoca Ali Rıza, Türk resminde manzara resmi yapan ilk ressam değildir ama saray bahçelerinde...